a.bilici@zaman.com.tr
Dakar Havaalanı girişinde kontrol yapan polise pasaportumu uzatmakta biraz geciktim. Birkaç saniyelik bu gecikmenin, bizi ülkemiz adına iftihar edilecek bir tabloyla karşı karşıya getireceği kimin aklına gelirdi.
Elimdeki eşyalar yüzünden cebimdeki pasaportu çıkarmakta zorlandığımı gören memur, nereli olduğumu sordu. 'Türkiye' deyince de nazikçe 'geçebilirsiniz' diyerek yol verdi.
Bu duruma şaşırmamak imkansızdı. Afrika'nın dramını en çarpıcı şekilde anlatan Kunte Kinte filminden, Dakar rallisinden veya olsa olsa Afrika belgesellerinden birazcık bildiğimiz Senegal'de ne olmuştu da insanlar Türkiye denince böyle olumlu bir tavır alıyordu. Türkiye'yi nereden, kimden öğrenmişlerdi?
Senegal Milli Eğitim Bakanı'nın danışmanlığını yapan tarih Profesörü Adama Diop, bu soruların cevabını tüm detaylarıyla anlattı. İşin arkasında Türkiye ile adeta özdeşleşen Yavuz Selim Okulları vardı ve Prof. Diop ilk gününden itibaren bu hadisenin en önemli şahitlerinden biriydi. Bundan sonrasını isterseniz profesörden dinleyelim: "1996'da Senegal'in Ankara'daki elçisi beni arayarak, eğitim için Türkiye'den gelen insanlara yardımcı olmamı istedi. Ömer adında, 25 yaşında bir gencin öncülük ettiği küçük bir ekip geldi. Şaşırmıştım. Üniversiteden yeni mezun gençlerdi. Senegal'de geçerli dil olan Fransızcayı bile bilmiyorlardı. Bu öyle kolay bir iş değildi. Bakanlıkta bunun için özel birim vardı. Kalınca bir dosya dolusu formaliteleri ve ağır şartları vardı. Bunun için gücünüz olmalı, kasanız iyi olmalıydı. Bana 'Uluslar arası bir kolej açmak istiyoruz.' dediler.
Bunun yolu çok uzundu, ama aramızda bir samimiyet doğdu ve kısa yolu izledik. Uzun yol izlenseydi, okulun açılması, Türk ailelerin oturumu, getirilecek eğitim materyalleri ve her şey büyük sorun olacaktı. Bir protokol ile bunları çözdük."
"Peki neden? Nasıl oldu da 25 yaşındaki bir genç için bunları yaptınız?" diye sorunca profesör şöyle dedi:
"Bu gençler, 'Biz Senegal'in eğitimini yükseltmek için geldik.' dediklerinde Türkleri tanımıyorduk. Çevremizdeki ülkeler de tanımıyordu. İlk okul 6 öğrenciyle başladı, ama herkeste şüphe vardı. Eğitim kalitelerini ispatlamaları gerekiyordu. Ve kısa sürede ciddi olduklarını ispatladılar. Eğitimde ciddi olmanın yanında Müslüman olarak da samimi idiler. Müslüman olduğumuz için çabuk kaynaşıp güven duyduk. Senegal dindar ama laik demokratik bir ülkedir. Bazen namazı beraber kılıyorduk. İlk gelenlerin ciddiyeti bana güven verdi. Önce mahalle çocukları geldi, velileri ziyaret ediyor, fakirlere yardım ediyorlardı. Genç çocuklar okulu açtı; ama büyük işlere imza attılar.
Aileler bizde eğitime çok önem verir. Okulların sınav sonuçlarını yakından izler. Veliler, Yavuz Selim'e giden çocukların notlarının yükseldiğini gördükçe güvenleri arttı, öğrenci sayısı arttı. Şu anda bu ülkede en iyi sınav sonuçları çıkaran okul Yavuz Selim. Bu bir kereye özel istisnai başarı değil. Eğitim Bakanlığı sonuçlarında her yıl ilk 15, Yavuz Selim'e ait. Türkler, eğitime önem vererek, insanlara yardım ederek halkın güvenini kazandı. Bu insanlar güzel insanlar, kimseyle sorunları yok, aileleriyle gelmiş, eğitimle uğraşıyorlar. Senegal'de sağlanan bu güven diğer komşu ülkeler için de referans oldu."
Profesörü dinledikten sonra küçük yaştaki oğlunu Türk gençlere teslim edip, Antalya'daki uluslararası bir programa gönderen Senegalli bir anneyi dinledik. Eşini kaybetmiş olan anne, "Benim dünyada tek varlığım çocuklarım. Şu toplantıya geldikten sonra bile 3 kez aradım." diye söze başladı. Sonra gözyaşlarıyla başından geçen şu olayı anlattı:
"Çocuğum Antalya'ya gitmişti. Bir kez aradığımda ağlıyordu. Çok üzüldüm. Yanında kaldığı aileyle konuşmak istedim, dil bilmediği için konuşamadık. Aklıma her türlü kötü şey geldi. Çaresizdim. Binlerce km uzaktaydı. Hemen okula gittim. Kavga an meselesiydi. Görenler çıldırmış sanıyordu beni. Türkçe öğretmenini buldum. "Çocuğum niye ağlıyor?" diye sordum. Öğretmen hemen aileyi aradı. Telefondaki kadın da ağlıyordu. Zor bela oğlunun neden ağladığını öğrenebildik. Meğer ayrılık günü geldiği için çocuğum ağlıyormuş."
Duyduklarımız sadece polisin olumlu tavrını açıklamıyor; samimiyetle atılan tohumların nasıl dolgun başaklar verdiğini de ispatlıyordu.
10 Şubat 2010, Çarşamba
http://www.zaman.com.tr/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder