TOSBAĞA TV
" HAYAL ET ve HAREKETE GEÇ "

24 Kasım 2010 Çarşamba

Bilgisayar ve Sağlık


Dikkat etmezseniz,bilgisayarlarla çalışırken sağlığınıza zarar verebilirsiniz.Özellikle de uzun süre ekran başında kalıyorsanız.Ancak bazı basit kurallara uyarsanız, sağlığınızı tehlikeye atmamış olursunuz.
Gözler
Birçok monitörün parlamayı önleyen ekranı vardır.Ancak sizinkinin yoksa renkli gözlük takın.Evde güneş gözlüğü takmak aptalca gelse de, başınızın ağrımasına engel olur.
Gözler uzun süre aynı mesafeye odaklanırsa zorlanabilir.Bu yüzden her on dakikada bir ekrandan başka bir yere bakın ve gözlerinizi daha uzaktaki bir şeye odaklayın.
Duruş
Bilgisayar başında oturmak omuzlarınızı ve sırtınızın alt bölümünü zorlayabilir.Bu yüzden iyi bir sandalyede oturmak önemlidir.Sırtınızın alt tarafına destek olacak ve otururken iki ayağınızın da yere değmesine izin verecek bir sandalye kullanın.Dirsekleriniz ve dizleriniz 90 derece bükülmüş olmalı.Monitör ve klavyenizin tam karşısında oturun.Klavyeniz dirseklerinizle aynı yükseklikte olmalı.
Kaslarınız ve eklemlerinizdeki gerilimin önüne geçmek için düzenli aralıklarla omzunuzu oynatıp, ellerinizi sallayın.
Molalar
Çalıştığınız her bir saat için on dakika mola vermeyi unutmayın.Bu gözlerinizi ve vücudunuzun diğer bölümlerini dinlendirecektir.
RSI
Doktorlar tekrarlamalı zorlanma sakatlığı(RSI) denen bir rahatsızlığın hergün klavye ve fare ile çalışmaktan kaynaklanabileceğini düşünüyor.Bu rahatsızlık en çok bilekleri, parmakları ve kolları etkiliyor ve eklem iltihabına benzeyen belirtileri var.Çok acı verebiliyor ve insanların çalışmalarını engelleyebiliyor.Yazarken bileklerinizi kasmamaya ve düz tutmaya özen gösterin.
Sevgilerle, Prf.Dr.Toşiba


23 Kasım 2010 Salı

İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır...


"İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır."(Necm Suresi:39),
Allah(c.c.) Müslüman,Yahudi,Hristiyan,Ateist,Budist ayırt etmeden herkese çalıştığının karşılığını verir.Müslümanlar eğer illa da batıdan bir şey alacaksa batının çalışma azmini ve disiplinini almalıdır ki bu özellikler aslında müminlerin sıfatıdır.

21 Kasım 2010 Pazar

SUÇ KİMDE !?


Ortada bir suçlu varsa o sen olmalısın! Herşeye kendinden başlamalısın!(TOSBİ)

TATLI ZEHİR


Merhaba arkadaşlar,sizlerle yine bir yazı paylaşmak istiyorum;
Tatlı zehir
Muhallebi yiyen biri sadece ben tatlı yiyorum diyebilir. Bu tatlının uzun vadede kendi vücudunda ya da hayatında meydana getireceği sonuçlardan habersizdir.

Aynı şekilde tembel tembel oturan biri için, tembel tembel oturmak tatlı gelir; hatta birçokları için hafta sonları ve tatiller hiçbir iş yapmadıkları için çok tatlı diye tanımlanır. Ne var ki, yenilen bu tatlıların uzun vadede istenmeyen sonuçları vardır.
Hayatımda her yaş grubundan insanı gözlemek için çok şansım oluyor. Bebekleri, gençleri, orta yaşlıları ve yaşlıları gözlemliyorum. Hepimizin önünde duran bu farklı yaş gruplarındaki insanlar, hepimize kendi öykümüzün başını sonunu gösteren bir tür zaman makinesi veriyorlar. Hepimizin anne-babasının, anneanne-babaanne ve dedelerinin sağlık durumu, aslında gençlik yıllarındaki hayat tarzının sonuçlarıdır. Orta yaşlardaki iş sorunlarının birçoğu gençlik yıllarında alınan kararların uzantısıdır. 20'li yaşlardaki olumlu ve olumsuz sonuçlar da ilk ve ortaöğretim yıllarındaki kararlarımızın eseridir.

İlköğretim ve ortaöğretimde ödev yapmamak, televizyon izlemek, bilgisayarda oynamak, top peşinde koşturmak tatlı gelir. Ancak bu tatlının zehir olduğunu bir türlü anlayamayız; çünkü o an bize bu lezzetli gelir. Ne var ki, zehir yavaş yavaş etkisini gösterir ve sonunda "Ah ne yaptık!" deriz. Romanlarda ve filmlerde kötü insanlar, tatlı zehirler ikram ederler. Zehir bir pastanın ya da şerbetin içine katılır. Kitaplarda anlatılan bu tatlı zehirler etkisini hızlı gösterir. Bir gün içinde, en çok birkaç ay içinde kişi hastalanır. Zehir bir gün içinde etkisini gösterirse yenilen tatlıyla sonuç arasında ilişki kurmak kolaydır. Ancak tatlı zehrin ilk alındığı anla zehrin tesirini gösterdiği anın arası açıldıkça, bu etkiyi tatlı zehrin oluşturduğunu anlamak zorlaşır. Hayatın kendisinin içine saklanmış tatlı zehirlerin birçoğu aylar değil, yıllar sonra etkisini gösterir. Otuzlu yaşlarınızın başında pazar günleri kahvaltıda nefis bir sucuklu yumurta yiyorsunuz. Akşam yemeğinde nefis kebaplar ve pirzolalar yiyorsunuz. Bayram günlerinde o baklavalara, şekerparelere diyecek yok. Hepsi birbirinden nefis, hepsi birbirinden tatlı. Ancak yaş kırklara-ellilere gelince yüksek tansiyon, damar tıkanıklığı, kolesterol ve envaiçeşit rahatsızlık başlıyor. Yaşlılık işte diyoruz; bu rahatsızlıkları kabulleniyoruz. Zamanında yediğimiz tatlı zehirleri birçoğumuz hatırlayarak durumumuzla ilişki kuramıyoruz. Kursak da artık iş işten geçmiş oluyor.

Her diş çektirdiğimizde yerine yenisini koyamayacağımız çok kıymetli bir parçamızı kaybetmiş oluruz. Bu dişler, yenilen tatlılar yüzünden değil, diş temizliğinin gereği gibi yapılmamasından kaybedilir. Diş fırçalamak ya da diş ipiyle temizlik yapmamak bize tatlı gelir. Öyleyse tatlı zehir, sadece yapılanlar ve tüketilenler değil, önemli ölçüde yapılmayanlardır. Ders çalışmamak tatlı zehirdir. Erken kalkmamak tatlı zehirdir. Spor yapmamak tatlı zehirdir. Sağlıklı beslenmemek tatlı zehirdir. Televizyon izlemek (bu ayrı bir tartışma konusu) tatlı zehirdir. Tatlı zehirler, sadece vücudumuzla ya da eğitimimizle ilgili değil, aynı zamanda ilişkilerdeki tutumlarımızla ilgilidir. İşyerinde aldığımız kararların bazıları tatlı zehirdir. Paramız olduğu halde, borcumuzu ödememek tatlı gelir. Ailemizle, eşimizle ya da çocuğumuzla ilgili sorumluluklarımızı yerine getirmemek tatlı zehirdir. Bir babaya çocuğuyla oynamak sıkıcı gelebilir ve televizyona bakmak daha eğlenceli gelebilir. Ancak babadan yeterli onaylanma almayan çocuğun özgüveni gelişmeyebilir.

Hayatınızdaki tatlı zehirleri fark etmeniz ve bırakmanız dileğiyle... m.arat@za man.com.tr
Sevgilerle, Tosbi

20 Kasım 2010 Cumartesi

Müslüman için "dünya işi-ahiret işi" ayrımı yoktur!

Talebe imtihana girerken, kitabı dışarıda bırakır. Soruların nereden çıkacağı bilinmez. Müslüman da, mezar denilen imtihan salonuna girerken Kur'an-ı Kerim'i dünyada bırakır.
Ve imtihana girer; artık sorular Amme'den mi, Tebareke'den mi çıkar bilinmez. Bundan anlaşılıyor ki Kur'an kitabını, İslam üniversitesinde öğreneceğiz. Çeşitli hadiseler karşısında onu tatbike çalışıp iyi not alacağız.
Bu duruma göre "dünya işi ahiret işi" diye bir ayrım yoktur. Dünyaya bakan, ahirete bakan ayetler diye bir ayrım yapamayız. Çünkü bütün ayetler dünya hayatımızı tanzim etmemiz için gelmiştir. Bunlar burada öğrenilir, yaşanır; ahirette mükafatı alınır. Yani dünya hizmet yeri, ahiret ücret yeridir. "Şu ayeti de ahirette tatbik ederiz" diyemeyiz. Bütün ayetler dünyada tatbik edilmek için gönderilmiştir. Mesela ilim tahsil eden bir talebe, ilimleri Allah adına okursa, bu ilmi ibadet hükmüne geçer. Hem dünyası cennet olur hem ahireti. Aynı şekilde İslam esaslarına uygun ticari bir konuşma da ibadettir.
Dünyanın neresinde üstün insan, mesut aile, büyük şirket, güçlü devlet varsa bunların hepsi İslamî prensiplerle bu noktalara gelmiştir. Dünyanın pek çok ülkesine gittim. Gördüm ki, İslamiyet'in en büyük mucizelerinden biri de her asırda her yerde üstün insanlar yetiştirmesidir.
Bir İslam mütefekkiri, "İslamiyet'i sevmenin saadeti, yaşayamamanın ıstırabı içindeyim." diyordu. Sanat ve düşünce ufkunun zirvesine tırmanmış kişilerin hayatını incelersek görürüz ki, içinde yaşadıkları cemiyetin ölçülerine uymamışlar. Mesela Necip Fazıl, defalarca mahkeme koridorlarını arşınlayarak Yusuf Peygamber'in (as) medresesinde tahsil görmüştür. Binbir çile içinde yazdığı eserlerle cemiyeti saplandığı çıkmaz sokaktan çıkarmaya çalışmıştı. Benim gözümde Necip Fazıl, velidir. "Beni üzen, yalnız İslam'ın maruz kaldığı tehlikelerdir." diyen Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin ömrü sürgünlerde, hapislerde, mahkeme koridorlarında geçmiştir. Buz gibi hapishane hücrelerinde bile bulduğu her kâğıda ilhamını yazarak ortaya koyduğu eserler, bugün üniversite profesörlerinin gözlerini kamaştırıyor.
Bugün Müslümanlara, evi, yatağı, yastığı batmalıdır. En iyi yemekler, lezzetli tatlılar onu rahatsız etmelidir. Bir kızcağız hostes olmak için günde 100 kelime İngilizce ezberliyor. Müslümanlığı öğrenmek hostesliği öğrenmekten daha zor değil... Akşam eve dönerken görüyorum; sokaklarda kahvelerin, meyhanelerin ışıkları pırıl pırıl parlıyor! Biz de dinî çalışmalarımızda yorulmamalıyız. Kumarbazın kumara bağlılığı ölçüsünde İslam'a gönül verecek adam lazım. Sarhoşun meyhaneye giderken gösterdiği gözü karalığa Müslüman'ın ihtiyacı var. Büyük bir hataya düşülüyor: "İslam'ı karşımdaki yaşasın" şeklinde düşünmek ve insanlarla mücadele etmek...
Halbuki her Müslüman'ın kendisini en iyi şekilde yetiştirmesi İslamiyet'e en büyük hizmettir.
HEKİMOĞLU İSMAİL(alıntı: http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1054783&title=musluman-icin-dunya-isiahiret-isi-ayrimi-yoktur)
Sevgilerle , Tosun Dede

18 Kasım 2010 Perşembe

SENİN REYTİNG!'İN BATSIN KANAL D!!!!!


Berat iki gündür kayıptı, dün sağ olarak bulundu, ancak akıllarda bu kanal d reyting rezaleti kaldı. Kanal d ana haber bülteninde Berat bulunmazdan evvel anneyle canlı yayına bağlanıldı, bu sırada 'ormanda bir çocuk sesi duyuldu' haberi geldi , ancak muhabir bunu 'bir çocuk cesedi bulundu' olarak anladı ve reyting uğruna bu haberi orada, anne yanındayken ,soğukkanlılıkla verdi!!!!! Gerisi yorumsuz...

14 Kasım 2010 Pazar

Bir 'Memleket Adamı' Hikayesi

Arkadaşlar sizlerle Melih Arat'ın kaleme aldığı bir biyografiyi, mücadele içinde geçen bir hayat hikayesini paylaşmak istiyorum.Sonuna kadar okumanızı tavsiye ediyorum.

MELİH ARAT
İşadamı fabrikası: Hasan Balcı
Bazen tarihte dünya üstünde özel bir an olur ve özel bir insan belirli bir coğrafyaya lütuf olur. Kahramanmaraş'ta 1 Ocak 1934'te özellikle Türkiye'de ve Avrupa'da sayısız insanın yaşamında olumlu büyük değişikliklere yol açan bir çocuk doğdu.

13 Kasım 2010 Cumartesi

Allah Bizi Beğeniyor mu?

Arkadaşlar bugün sizinle Hekimoğlu İsmail'in yazısını paylaşmak istiyorum, okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum ;

HEKİMOĞLU İSMAİL
Allah beni beğeniyor mu?
Hakikat-i ihlas, her türlü işimizi Allah için yapmaktır. Asma diyemez ki, bu üzümler benim. Tavuk diyemez ki, bu yumurtalar benim. İnsan diyemez ki, bu akıl benim. Zengin diyemez ki, bu mallar benim. Alim diyemez ki, bu ilimler benim. Müslüman "ben" kelimesini ortadan kaldıracak. Ben yok, ya biz diyecek yahut Allah diyecek.